6 Aralık 2011 Salı

Dedemin İnsanları

Ne yalan söyleyeyim, Babam ve Oğlum’dan sonra yine acıklı, bol gözyaşlı bir film geldi demiştim Dedemin İnsanları için. Fakat izlerken yüzümde oluşan tebessümler ve salondan duyduğum kıkırtı sesleri bu filmin daha farklı olduğunun en büyük ispatı oldu benim için. Birazda kendi aileme benzettiğim için belki bilmiyorum, gözyaşlarım sel oldu gitti. Sonra etrafıma baktım yalnız değilim. Bu filmde ağlıyorsunuz ama tebessümle, keskin bir acı saplanmıyor insana. Çağan Irmak gerçekten bu işi biliyor, bir kez daha görmüş olduk. Filmin detaylarını anlatmıyorum çünkü bence herkes izlemeli, eminim kendinizden bir şeyler bulacaksınız sizde.

29 Kasım 2011 Salı

Yok Böyle Müzik!

Çıldırmamak gerçekten elde değil. Yok, Böyle Dans’ı bilmeyen yoktur. Seyircilerin ilgisini daha canlı tutabilmek için danslara ait müzik seçimlerini Acun Medya ekibinden özel bir grup yapıyormuş sanırım yanlışlık olmasın. Bu ekibin belirlediği şarkılar bir liste halinde ünlülere sunuluyormuş onlarda partnerleriyle birlikte seçimlerini yapıyorlarmış. Göz var nizam var kulak var yani hiç olmamış. Seyrettiğim şey şovdan ziyade bambaşka bir şeye benziyordu, şöyle anlatayım. Televizyondan radyo dinlemek istediğinizde ekranda başka kanallar görünür renk olsun, canlılık olsun diye ama aslında radyo çalar. Yani görüntü ile sesin bir ilgisi yoktur ya işte tam öyle olmuş. Müzikle dansın ilgisi yok, her dansa uygun bir müzik vardır yani sonuçta bu ritim işi. Şarkıların içeriklerinden bahsetmiyorum, tamam yine Türkçe pop seçilseydi ama ritimler biraz daha dansa uygun hale getirilseydi. Ünlülerin ayak hareketleri ve danslarıyla arka fonda çalan müziğin alakası yok! Tabi durum böyle olunca izlediğim şey bana hiç keyif vermedi, bir radyo kanalını televizyondan dinliyor gibi oldum. Bence başkalarına da çok vermemiş, bu şarkı işi tutmamışa benziyor ki şimdi bir canlı orkestra getirtilmiş programa. Canlı çalınıyor ve dans ediliyor ama o da pek kurtarmamış. Dün izledim normalde 5-10 dk arayla reklam alan, Acun’un tanıtımlarla doldurduğu program sanırım 40-50 dk hiç reklama girmedi. Jüri üyeleri bile ünlülere devamlı bu şarkı pek olmamış, yanlış şarkı seçmişsiniz dediler. Acun kör olma değiştir şu sistemi!

22 Kasım 2011 Salı

Mahallemizin Köpeği

       Bu reklam tek kelimeyle inanılmaz. Her izlediğimde gülüyorum ve o köpeği yemek istiyorum! Ne kadar iyi düşünülmüş, hikaye oluşturulmuş, ayrıntılar verilmiş. Hayvanseverlerin sempatisini kazandıkları kesin. Bir mahallenin köpeği bu kadar güzel anlatılamaz ve reklamla bu denli birleştirilemezdi. Devamlı gösterilmiyor arada sırada çıkıyor ama her gördüğümde tepkim aynı oluyor. Emeği geçen herkesin ellerine sağlık! Umarım başrol oyuncularının ihtiyaçlarını karşılamış, onu bol sevgiyle ödüllendirmişlerdir...


8 Kasım 2011 Salı

Saat 9 vize eziyeti başlasın!

Koskoca Bilgi Üniversitesi’nde sınıf yokmuş, zaman yokmuş gibi, gereksiz vize sınavları sabah 9’da yapılıyor. Hocalara sorduğumuzda sistemin bu saatleri belirlediği söyleniyor. Koskoca her işi beceren sistem dersleri yerleştiremeye 10’da başlayamıyor mu allah aşkına? Hocaların çoğu sabah 9’da gelmiyor tabi, asistanlarla sınav oluyoruz, sağ olsunlar onlarda bu acıyı bizimle yaşıyorlar. Sabah 9’da ayılamamış kafalarla, soruları anlamaya ve cevaplamaya çalışıyoruz. Bildiğim sorulara adam gibi cevap veremiyorum resmen, hem de sınavdan önce iki sade kahve içmeme rağmen. Vize haftasında içtiğim kahvelerin haddi hesabı yok! Bu kadar düşüncesizlik olamaz, öğrenciler nerelerden toplu taşıma araçlarıyla geliyorlar, bazılarının yolu 3 saat sürüyor. Unutmayalım ki İstanbul haddinden fazla büyük bir şehir. Bilgi Üniversitesi öğrencisinin yanında olan bir okul olmasına karşın bu saçmalık çok şaşırtıcı.

1 Kasım 2011 Salı

Santral'deki Hayvan Sevgisi Bambaşka!

Santralin en sevdiğim yanı hayvanları ve hayvan sevgisi. Santral’e adım attığınız anda farklı bir atmosferle karşılaşıyorsunuz. Bir çok okula çeşitli nedenlerle gittim ve hiç birinde o duyguyu yaşayamadım ve Bilgi'yi seçerek gerçekten iyi bir seçim yaptığımı düşündüm. Bugün Santral’in sokak hayvanlarına bir yuva olmasından bahsedeceğim. Santral öyle bir yerdir ki masanızda kediler dolaşır ama bunu çok doğal karşılarsınız. Bir köpek gelir taytınızı, çantanızı ısırıp çekiştirmeye başlar tek amacı oynamaktır bunu herkes gülerek karşılar. Okula sabah erken saatlerde gelmenin benim için en keyifli yanı; bir kediyi oradan oraya koşuşturup kendi kendine oynarken, başka birini ağaç tepesinden düşmeden inmeye çalışırken ve bir köpeği ise 3 kızın yanında bir Starbucks koltuğunda uyurken görmektir. Bazılarımız onları sevmekten daha yararlı şeylerde yapıyorlar. İyi ki de yapıyorlar! Sabahları onlara teker teker mama verenler, sağlıklarını düşünüp pirelere karşı onları koruyacak ilaçlar sürenler mevcut okulumuzda. Bazı kedilerimizin şirin tasmaları bile var. Sizde Bilgiliyseniz buna ikinci günden alışırsınız, hemen kendinize bir yer edinirsiniz bu düzen içinde.

25 Ekim 2011 Salı

Bebek Taps

Bebek Taps’e, boğaz manzarasına, lezzetli biralarına ve yemeklerine bayılıyorum! Canım bira içmek istediğinde, moralim bozuk olduğunda, arkadaşlarımla sohbet etmek istediğimde, bira-yağlı yemek ikilisini özlediğimde, ders çalışmak zorunda olduğumda ve sayabileceğim birçok bahane anında Taps benim için ilk seçenek. Özellikle akşamüstü, güneş batarken, orası daha tıklım tıkış olmamışken, boğazı seyrederek biramı yudumlamaktan daha güzeli yok.
İlgilenenler için, http://www.tapsbebek.com

18 Ekim 2011 Salı

Sinema salonunda film mi izledik, reklam kuşağı mı ben tam anlayamadım ? !

Geçenlerde Kanyon’daki Cinebonus'a sinemaya gittik. Film 19.15’te başlıyordu. Bizde alelacele biletlerimizi alıp, yemek yemeğe koştuk. Yemeğimizi filme yetişmek için hızlıca yedik daha sindiremeden doğru salona koştuk. Saat 19.15: Salona girdik, iyi bari film başlamamış daha reklamlar gösteriliyor, ışıklar açık. Saat 19.30: Işıklar kapandı, heyecanlanmayın hala reklam gösteriliyor. Saat 19.50: Sanırım, yanlış hatırlamıyorsam bir film fragmanı izlemiş olabiliriz. Saat 20.00: Evet sonunda 45 dk önce başlaması gereken filmimiz başladı. Tam bir işkenceydi. Bize zorla, hiçbir açıklama yapmadan normalde 10 dk sürmesi gereken reklamları, 35-40 dakika aralıksız izlettiler. Yanlış anlamadınız bir filmin ilk yarısının uzunluğu kadar reklam izledik.Kaçacak hiçbir yerimiz yoktu, her an başlayabilirdi film. Bunu yapmaya kimin hakkı var? Tamam, anladık reklam = para ama her şeyinde bir sınırı var bu kadarda olmaz. Bu nasıl bir saçmalıktır, bunun hiç mi kontrolü yoktur?  Bu, insanları o ürünlerden soğutmaktan başka hiçbir işe yaramıyor. Reklamcılıkta nefret edilen reklam akılda en çok kalandır diye bir şey vardır. Aman sakın yanlış anlaşılmasın akılda kalan reklam değil, seyircilere yapılan bu haksızlık olur ancak. Fotoğraftaki salon Kanyon Cinebonus'a ait, bu salonda film izlemek istemenin cezası bu reklamlar mıdır?